Trabzon Masaj Salonu Hizmeti Eda

Trabzon Masaj Salonu

Erkeklerle fizyolojik temastan hoşlanmazdı ve bu insanın el sıkışının sarılmadan bir farkı yoktu. Trabzon Masaj Salonu  Sadece, Wilhelm ona sanki hayatını kurtaran bir şeymiş gibi sarılmıştı. “Lisbeth ortada yok, ” diye fısıldadı. Sesi inanılmaz derecede netti. “Evet, bildiriınızı aldık. İçeri girebilir miyiz?” “Evet, buyurun.” Harry Wilhelm’i takip etti. Ev bir çatı katıydı, ama

Camilla Loen’in dairesi ufak ve minimalist tarzda döşenmişken, bu daire büyük ve neoklasik tarzın bir parodisi yapılmak istenmiş gibi gösterişli bir şekilde döşenmişti. Yine de yapımı o denli abartılmıştı ki sanki birazdan Roma devri kıyafetleriyle bir maskeli balo verilecekmiş gibi duruyordu. Normal kanepe ve koltuklar yerine Hollywood filmlerinde Eski Roma’yı anlatırken kullanılan geriye doğru yatık divanlar yapılmış, tahta kirişler de Dor ve Korint sütunları şeklinde alçıyla kaplanmıştı. Harry aralarındaki farkı bilmiyordu

Trabzon Masaj Salonu

fakat holdeki beyaz duvara yerleştirilen alçı rölyefi tanımıştı. Anası onu ve Sis’i küçükken Kopenhag’ta bir müzeye götürmüştü ve orada Bertel Thorvaldsen’in Jason ve Altın Post 5 adlı eserini görmüşlerdi. Ev baştan aşağı özenle döşenmişti.

Harry yeni boyanmış ahşap ve siyah bantları fark etti. Tiner kokusu hâlâ hissedilebiliyordu. Salonda iki kişilik alçak bir masa vardı. Harry merdivenlerden dört tarafı binalarla çevrili taş döşeli terasa çıkan Barli’yi takip etti. Dışarısı günümüz Norveç seçimindaydı. Izgarada artık kömürleşmiş üç et parçası vardı. “Bu çatı katlan öğleden sonrasında çok sıcak oluyor, ” dedi Barli ve plastik bir barok koltuğu göstererek

özür diledi. “Evet, son zamanlarda ben de bunu fark ettim, ” dedi Harry ve balkonun kenarına doğru ilerleyip aşağıya baktı. Genel anlamda yükseklik onu rahatsız etmezdi. Fakat bu kadar içmenin sonucunda artık belli yükseklikler başım döndürüyordu.

On beş metre aşağıda iki eski bisiklet ve dönen bir çamaşır ipi ile rüzgarla ses çıkaran beyaz bir levha vardı. Harry daha fazla aşağıya bakamadı. Balkonun önündeki boşluğun karşısından demir korkuluklu bir balkondan iki komşu onu selamlamak için bira şişelerini kaldırdı. Önlerindeki masanın yarısı kahverengi şişelerle kaplanmıştı. Harry de başıyla karşılık verdi. Iyi mi oluyor da orada rüzgar varken yukarıda yaprak kımıldamıyor diye merak etti. “Bir kadeh kırmızı şarap?” Barli kendine yarısı bitmiş şişeden bir kadeh doldurmuştu bile.